ENNE FULANEN AHBEREHU
- …HADDESEHU - …KALE
MU'ENNEN - MU
EN’EN
Mu'en'en ile birlikte
sözlük manası bakımından “enne” edatı taşıyan “enneli” denilebilecek bir anlama
sahipdir. Her ikiside hadis terimi olarak, ravinin isnadında, “Mâlik
ani'z-Zuhri enne Saide'bne'l-Museyyeb kale” misalinde olduğu gibi “enne fulanen
kale” diyerek rivayet ettiği hadise denir.
Bir ravinin isnadında
“enne” edatını kullanarak rivayette bulunması halinde şeyhi ile mülakatı
sabitse bu edatın “an” gibi isnadda ittisale delalet edip etmeyeceği konusunda
hadis alimleri arasında ihtilaf vardır. İmam Malik'e göre bir ravinin isnadında
“an fulânin” demesi ile “enne fulanen” demesi arasında herhangi bir fark
yoktur. Şu şartla ki şeyhinden “enne” ile rivayette bulunan ravinin ona mülaki
olması ve tedlis yapmayan biri olarak tanınması gerekir. İbn Abdilber de
alimlerin büyük çoğunluğunun “an” ile “enne” arasında bir fark görmediklerini
nakletmişür.
İbn Abdilberr'e göre
isnatta ittisale hükmetmek için rivayette kullanılan harflere ve lafızlara
itibar edilmez. İttisal ancak mülakat, mücâlese, semâ ve müşahede iledir.
Alimler, sahabiye kadar ulaşan muttasıl isnadın “an, enne, kale, semi'tu”
lafızlarından hangisiyle gelirse gelsin muttasıl olduğu hususunda birleştikleri
için sema'ın tebeyyün etmesinin şart koşulması anlamsızdır.
Şu hale göre alimlerin
çoğu “enne” ile varid olan isnadın muttasıl sayılacağına kaildirler. Ancak
anlaşıldığına göre bu görüşte olan alimler semâ'ın subutu olmasa bile mülakat
ve ravinin tedlisden beri olmasını esas almışlardır. İsnadı teşkil eden
ravilerin birbirlerinden semâ'ı sahih olunca inkıta açığa çıkmadığı sürece
hangi lafızla varid olursa olsun isnad, ittisale hamledilir.
Öte yandan Ahmed b.
Hanbel ile bazı âlimler “enne” harfinin “an” gibi olmadığı görüşündedirler.
Onlara göre “enne” ittisale delalet etmez. Dolayısyle isnadında enne bulunan
bir hadis muttasıl olarak rivayet edilmemiş demektir ve munkatı'dır. Şu var ki
“enne” ittisale delalet etmezse de aynı hadisin başka tariktan rivayetinde sema
açığa çıkarsa ittisal ile hükmedilir.
İbnu's-Salâh İbn
Abdilber'den naklen Ebu Bekri'l-Berdici'nin de bu görüşte olduğunu kaydettikten
sonra Yakûb b. Ebi Şeybe'nin müsnedinde ayırıma delâlet eden bir misal
gördüğünü söyler ve şöyle der:
Yakub b. Ebi Şeybe
Ebu'z-Zübeyr'den, İbnul-Hanefiyye-Ammâr isnadiyle Ammar'ın şu hadisini zikreder:
“(Bir gün) Nebi (s.a.s)
namaz kılarken yanına vardım. Selam verdim. Bana selamımı iade etti.
“Yakub bu haberi müsned
ve mevsul kılmıştır. Oysa bir başka yerde aynı hadisin Kays b. Sa'd rivayetini
Atâ b. Ebi Rabah an İbni'l-Hanefiyye isnadiyle Ammâr'dan şöyle rivayet eder:
“Ammar Nebi (s.a.s)'in
namaz kılarken yanına vardı.” Yakub b. Ebi Şeybe bu rivayeti mürsel olarak
nakletmiştir; zira “enne Ammaren merre...” diye fiili olarak nakletmiş “an
Ammarin” dememiştir.”
İbnu's-Salâh’ın bu
misali “enne” nin “an” gibi ittisale delalet etmediği görüşünde olanları
destekler gibi görünürse de el-Irâki tarafından eleştirilmiştir. Âlimimiz şöyle
der: “Musannif İbnu's-Salâh'ın “an” ile “enne” arasında fark olduğuna dair
Ahmed b. Hanbel ve Yakub b. Ebi Şeybe'den naklettikleri, iksinin de sözlerinden
anlaşıldığı gibi değildir. Aslında ne Ahmed b. Hanbel ne de Yakub b. Ebi Şeybe
“an” ile “enne” arasını ayırmış değillerdir. Bunun bir başka manası vardır. O
mana da şudur: Yakub b. Ebi Şeybe “enne” ile varid olan hadisi mürsel olarak
nakletmiştir. O rivayetinin mürsel addedilmesi İbnu'l-Hanefiyye'nin kıssanın
hikayesini Ammar'a nisbet etmeyişi yüzündendir. Yoksa İbnu'l-Hanefiyye “inne
Ammâren Kale merartu bi'n-Nebiyyi (s.a.s)” diyerek kıssayı nakletseydi rivayet
mürsel olmazdı. Hadisin mürsel kılınışının bir sebebi de İbnu'l-Hanefiyye'nin
rivayet şeklidir. Şöyle ki, İbnu'l-Hanefiyye Ammâr’ın Nebi'in yanına uğradığını
görmemiştir. Öyle iken hadisi “enne Ammâren merre” lafzı ile nakletmiştir.
Böyle yapmakla o, görmediği bir olayı anlatan kişi durumundadır. Böylece
kıssayı nakli bu yüzden mürsel olmuştur. Bu açıktır ve İbnu'l-Hanefiyye'nin
“inne Ammâren merra bi'n-Nebiyyi” demesi ile “enne'n-Nebiyye (s.a.s) merra bihi
Ammar” demesi arasında fark yoktur; çünkü iki halde de rivayetin mürsel
olacağında ittifak vardır. Öte yandan İbnu'l-Hanefiyye hadisi “an Ammar kale
merartu...” veya “enne ammâren kale merartu..” diyerek nakletmiş olsaydı durum
aksine olurdu; zira her iki ibare de Ammar'a isnad edilmiş olduklarından
muttasıldırlar.”
el-lraki’nin
anlattıklarına bakılırsa Yakub b. Ebi Şeybe'nin zikrettiği hadis “enne” ile
nakledildiği için değil; isnadında olayın kritiğine göre inkıta olduğu için
mürseldir; zira “bir ravi bir kıssa veya olay rivayet ettiği zaman bakılır:
Eğer Nebiyle bazı sahabeler arasında geçen bir olayı anlatıyorsa ve o olayın
zamanına yetişmiş bir sahabi ise olaya şahit olduğunu bilmesek dahi rivayetinin
ittisaline; eğer olayın geçtiği zamana yetişmediğini biliyorsak o takdirde de
sahabi mürsel'i olduğuna hükmederiz. Şayet bu ravi tabii ise o zaman da munkatı
olduğuna hükmedilir. Eğer tabii Sahabi den kendi yetiştiği zamana dair bir
kıssa naklediyorsa muttasıldır. Aynı şekilde tabii vaki olduğu zamana
yetişmediği bir olayı sahabiye İsnad ile rivayet ediyorsa bu da muttasıldır.”
Yine İbnu's-Salâh'in
kaydettiğine göre el-Hatibu'l-Bağdadi, Ahmed b. Hanbel'in “an” ile “enne”
arasında fark olduğu görüşüne şu iki hadisi misal vermiştir:
[.... Nafi: an ibn-i
Umer: - an Umer ...]
“Hz. Ömer'den, Nebi'e
“bizden biri cunub olarak uyuyabilir mi?” diye sormuş...”
(kifaye, 186)
[... Nafi: an ibn-i
Umer: enne Umer ... ]
İbnu's-Salâh bu iki
hadisden birincisinin görünüşe göre Hz. Ömer'in İkincisinin ise İbn Ömer'in
müsnedi olduğunu söyleyerek “enne” ile “an” arasında fark olduğu görüşünde
olanlara katılmadığı intibaını uyandırmaktadır.
Son olarak şunu da
söylemek gerekir ki es-Suyûti'nin belirttiğine göre daha sonraki devirlerde
şark alimleri “enne” yi icazet yoluyla alınan hadislerin rivayetinde çok
kullanmışlardır. Mağrib alimleri ise “an” ve “enne” lafızlarının ikisini de
sema' ve icazette birlikte kullanmışlardır.